Bülent Usta

EDEBİYAT ELEŞTİRİMİZİN HARİTASI

(…) Fethi Naci’nin vefatından sonra, pek çok kişi “son eleştirmen de gitti” diyerek,   var olan edebiyat eleştirmenlerini eleştirmen olarak kabul etmediklerini ilan ediyorlardı. (…)

(…) Aslında edebiyat eleştirimizin, bazılarının söylediği kadar köksüz ve niteliksiz
olmadığını, yakınlarda yayımlanan bir kitap aracılığıyla da görmek ve kendi edebiyat
eleştirimize kuşbakışı bir bakışla bakarak, eleştirinin bu topraklardaki serüvenini,
yani nereden gelip nereye gittiğini görebiliriz. Bu kitap, Mehmet Rifat yönetiminde,
Mehmet Rifat dahil on beş yazarın ortak bir çalışması olan ve Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları’ndan çıkan “Bizim Eleştirmenlerimiz”. Kitaba yazılarıyla katkı
veren, sık sık toplantılar yaparak aldıkları kararlarla bu projeyi kitaba dönüştürenler,
Varlık dergisine de zaman zaman yazılarıyla konuk olmuş çok değerli eleştirmen ve
akademisyenlerden oluşuyor.

Aslında edebiyat eleştirimizin, bazılarının söylediği kadar köksüz ve niteliksiz
olmadığını, yakınlarda yayımlanan bir kitap aracılığıyla da görmek ve kendi edebiyat
eleştirimize kuşbakışı bir bakışla bakarak, eleştirinin bu topraklardaki serüvenini,
yani nereden gelip nereye gittiğini görebiliriz. Bu kitap, Mehmet Rifat yönetiminde,
Mehmet Rifat dahil on beş yazarın ortak bir çalışması olan ve Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları’ndan çıkan “Bizim Eleştirmenlerimiz”. Kitaba yazılarıyla katkı
veren, sık sık toplantılar yaparak aldıkları kararlarla bu projeyi kitaba dönüştürenler,
Varlık dergisine de zaman zaman yazılarıyla konuk olmuş çok değerli eleştirmen ve
akademisyenlerden oluşuyor.

Kitabı önemli kılan başka bir şey de, geçmişten günümüze eleştirmenlerimizi ve
eleştiri yöntemlerini, belirli bir sistematik içerisinde, mümkün olduğunca nesnel
bir bakış ve yöntemle ele alıyor oluşu. Kitabın iç düzenindeki sınıflandırmaların,
göstergebilim ve eleştiri yöntemleri doğrultusunda eleştirmenlerin metinlerindeki
ayırıcı özelliklerinin ortak yanlarının dikkate alınarak belirlenmiş olması, eleştirel
yaklaşımların değerlendirilmesinde çözümleme / yorumlama yapmaya özen
gösterilmiş olması ve yargılamadan uzak durmaya çalışılması da, kitabı bir kaynak
kitap olarak değerlendirmemize neden oluyor.  (…) Kitapta yer alan yüzlerce eleştirmen,
çalışmaya katılan yazarların tercihleri doğrultusunda ama öncelikle kitabı
yayımlanmış ya da eleştiri etkinliğini düzenli bir biçimde sürdüren isimlerin arasından
bir seçme yapılarak ve yazarların yaşamına dayanarak çalışmalar yapanları değil
de edebiyat metinleri üstünde incelemeler, çözümlemeler, yorumlamalar yapmış,
sınıflandırmalar getirmiş eleştirmenlere ağırlık verilerek oluşturulmuş. Kitap, pek çok
çalışmada uygulanan bir sınıflandırmayla Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Dönemi
olarak iki ayrı bölümde kurgulanmış. Bu iki ana bölüm, çeşitli başlıklar altında
başka bölümlere ayrılarak incelenirken, bu defa alışılageldik sınıflandırmalardan
uzak durularak çalışmanın niteliğine uygun bir yönteme göre oluşturulmuş.

(…) Cumhuriyet Öncesi’nde, 1864’de Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanan Şinasi
imzalı “Tezkiretü’ş-Şuara”nın eleştiri sayılabilecek ilk yazı olduğunu öğreniyoruz
Kemal Bek’in Şinasi’yi ele alan yazısında. Tabii Kemal Bek’in Şinasi’ye geçmeden
evvel, Tanzimat Döneminde Eleştiri bölümünün başında yer alan dönemin genel
özelliklerini anlattığı yazısı da, bize verdiği ipuçlar ve sunduğu açılımlarla Şinasi ve o
başlık altında yer alan diğer eleştirmenlerin doğru bir biçimde değerlendirilmesi ve bir
çerçeve içerisine oturtulması imkânını sunuyor. Kitapta yer alan bölümlerin hepsinde
(sadece son bölüm hariç) bu tür genel değerlendirme yazılarının konuya hâkim
kişiler tarafından yazılması, eleştirmenlere dair yapılan değerlendirmelerin havada
kalmasını engellediği gibi, dönem ve yaklaşımların genel özellikleri hakkında da
doyurucu bilgiler veriyor ki, hem kitabın kurgulanışında, hem de yazıların içeriğinde
gösterilen titizlik gerçekten de dikkat çekici. Mehmet Rifat’ın diğer çalışmalarında da
bu titizliğe alışık olanlar için, bu durum pek şaşırtıcı değil aslında.

Cumhuriyet Öncesi Dönem’de yer alan yazıların tamamı Kemal Bek ve
Handan İnci’ye ait. Handan İnci, Beşir Fuad ve Mizancı Mehmet Murat üzerine
yoğunlaşırken, Kemal Bek, titiz ve çalışkan bir yazar olarak diğer bütün isimleri tek
başına sırtlamış ve harikulade yazılarla bir dönemi bizim için anlaşılır kılmış. (…)
Cumhuriyet Dönemi ise, daha önce bahsettiğim gibi çok sesli ve çok renkli bir
görünüme sahip olduğu için de bölüm başlıkları ve eleştirmenlerin sayısı da doğal
olarak artmış. Bu ikinci bölümde yer alan ilk başlık “İstanbul Türkoloji Çığırı”…
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, gerçekten de edebiyat eleştirimizi derinden
ve çok yönlü bir biçimde etkileyen bir “çığır”dır adeta. Etkisi günümüze kadar
süren bu çığır’ın edebiyat tarihi, sınıflandırma, eleştiri ve değerlendirme göreneği
ve geleneğini anlatan bu bölümde yer alan isimleri saymak bile, bu etkinin gücünü
göstermek için yeterli olacaktır: Mehmed Fuad Köprülü, Yahya Kemal Beyatlı,
Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, İnci Enginün, Zeynep Kerman, Birol
Emil, Ömer Faruk Huyugüzel, M. Kaya Bilgegil, Orhan Okay ve Abdullah Uçman…
Ama Kemal Bek’in de belirttiği gibi, söz konusu olan bir çığır ve hoca-öğrenci
ilişkisine göre şekillenen bir süreç olduğu için bu çığır’ın bir handikapı, hatta
çığır olmasının nedeni, bu gelenekten saparak göstergebilim ya da yapıbozuculuk
gibi başka yöntemlere yönelmeyi ve eleştiriyi zenginleştirecek başka açılımlarla
buluşmayı zorlaştırmasıdır. Bu yüzden bu çığır’da yer alanlar, daha çok edebiyat
tarihi gibi alanlarda ürün vermiş, kendi eleştiri yöntemleri ve genel anlamda eleştiri
üzerine yazmayı ise pek tercih etmemiş olduklarını görüyoruz. Bu bölümü takip
eden “Edebiyat Tarihçilerinin Eleştirel Yaklaşımı”nda da çoğunlukla Türkoloji
Çığırı içinde değerlendirilen yazarların isimlerine rastlıyor ve onların edebiyat
tarihi üzerinden yaptıkları sınıflandırma, yorumve analizlerinin genel özelliklerini
öğreniyoruz.

(…) Ki “Bizim Eleştirmenlerimiz” adlı kitap da, kendisini eleştirinin eleştirisi üzerine kuruyor bir bakıma. Hatta bu kitabın, Mehmet Rifat’ın yine ortak çalışmalar şeklinde kurguladığı “Eleştiri ve Eleştiri Kuramı Üstüne Söylemler” (1996) ile “Eleştirel Bakış Açıları” (2006) adlı kitaplarının bir tür devamı olduğunu söyleyebiliriz.

(…) Ama “Bizim Eleştirmenlerimiz”, bir tür eleştiri haritası gibi önümüzde açılmış duruyor. Bu haritaya bakarak, nerede durduğumuzu ve nereye doğru gittiğimizi
görebiliriz.

(Varlık dergisi, Ocak 2009)